Sevdiğiniz kişinin değil de bir başkasının kokusunun üzerinizde kalmasına nasıl dayanabiliyorsunuz ya da o kokuyu fark edebiliyor musunuz?
Kendimi en kötü hissettiğim durumlardan birisidir bu. Nefret, özlem, pişmanlık ve sevgiyi aynı anda yaşamama sebep olacak bir durum...
Ben onun kokusuyla uyumak isterken üzerimde alışamadığım -alışmak istemediğim- bir koku, bir yabancı... Bunun kendileri için hiçbir şey ifade etmediğini savunan insanlar var. Bazen sevdiğim insanların arkamdan vurduğu anları düşündükçe diyorum; ben de öyle olsam, keyfime baksam, hayatın tadını çıkarsam, ne istiyorsam yapsam, kendimi onun için üzmeyi bıraksam, sadece kendimi düşünsem.
Denedim mi? Evet! Defalarca denedim ve yapabileceğime inanarak... Siz hiç bunu yapmayı düşünmediniz mi sanki? Ondan biraz da olsa kendinizi uzaklaştırabilmek için başkasının yanında olabilmeyi? Denemişsinizdir, en azından düşünmüşsünüzdür, istemişsinizdir.
Sevdiğiniz kişiyi düşünün. Şimdi de yaptıklarını, yaptıklarınızı. Güzel anılarınızı getirin aklınıza sonra da yüzünüzdeki o aptal gülümsemeyi bir kenara bırakın. Şimdi üzüldüğünüz, yıprandığınız zamanlar... Bir zamanlar ilişkiniz mükemmeldi ama şimdi onun sevdiği başka biri var ya da hep sevdiği başka biri vardı.
Bir sabah siz uyurken telefonunuz çalıyor, arayan o. Mutlu bir şekilde uyanıyorsunuz, açıyorsunuz telefonu ve tam konuşacakken, o size deli gibi bağırıyor telefonda. Korkuyorsunuz, konuşamıyorsunuz. Hiç ummayacağınız bir şeyden suçlanıyorsunuz ve o size bağırdıkça bağırıyor. Ne kadar biliyor olsanız da o söz içinize bir güzel oturuyor ''Ben onu seviyorum, ben onu gerçekten seviyorum.'' ve telefonu yüzünüze kapatıyor. Ellerinizin titrediğini fark ediyorsunuz, gözünüzdeki yaşları hissetmiyorsunuz bile.
Bu yaşanabilecek en basit şeylerden biriydi belki de. Belki hayatınızda en çok ona güvenebilmiştiniz ve bu durum sizi gerçekten çok yıpratmıştı. Belki bir önceki ilişkinizde de sırtınızdan bıçaklanmıştınız hatta belki ondan öncekinde de...
Evet, ona karşı bir güveniniz kalmamış olabilir ama artık kendinize olan güveniniz de bulanıklaşmaya başlıyor. Onu özlüyor, onu seviyorsunuz ve içinizde -tam olarak nefret denilmese de ona çok benzeyen- yeni bir duygu ortaya çıkmaya başlıyor. Kendinizi içten içe yıpratmaya devam ediyorsunuz, bazen her şeyden uzaklaşabilmek, çok uzaklara gitmek ve bu hayattan kurtulmak istiyorsunuz. Hayatınızı sevmemeye başlıyorsunuz. Kendinizi yalnız hissediyorsunuz, çevrenizdekilere bakıyorsunuz da sanki hepsi sizden nefret ediyor, sanki hepsi sizi kandırıyor, sanki hepsi size zarar verecek. Gözünüzde onları büyütürken, kendinizi küçülttükçe küçültüyorsunuz. Onlardan kaçmak istiyorsunuz, hiç konuşmamak, kimseyle bir şey paylaşmamak...
İşte öyle durumlarda aklınızdan bir sürü şey geçer. Kısa bir değişim süreci geçirirsiniz. Artık kendi duygularınızı bir köşeye koymaya karar verirsiniz. Kim sizi istiyorsa ona gidersiniz. Onlarla konuştukça mutlu olursunuz ya da mutlu olduğunuzu düşünürsünüz. O size ilgi gösterir ama o ilgi size yetmez. Daha çok istersiniz, daha çok. Sonra bir başkasıyla da konuşmaya başlarsınız ve bir başkasıyla daha... Bir bakmışsınız bir sürü kişi olmuş. Bu durum hoşunuza gider ama artık doyumsuzsunuzdur. Duygusuz olmaya çalışmış ve o anlık başarmışsınızdır. Başarmak? Evet, başardınız, ondan uzaklaştırdınız kendinizi. Bir saniye O'ndan mı? Az önce O mu dediniz? O çok sevdiğiniz insan? O nerede? Sizin yanınızdaki kişi de kim? Siz ne yapıyorsunuz? Kendinize gelin ve rüyadan uyanın. Yanınızdaki kişiyi o aklınızdaki kişi olarak mı hayal ediyordunuz? Şimdi O'nu düşündünüz değil mi? Başarmıştınız hani? Komik...
Yanınızdaki kişinin kokusunu hissedin. Aynı mı? Asla! Peki ya o koku, istediğiniz koku mu? Siz cevabı çok iyi biliyorsunuz. O bir yabancı, sizin aşık olduğunuz kişinin kokusu değil, unutmayın.
Ben duygusuz olamıyorum. Denedim ama olmuyor. Yok yani, imkansız.
Önce kendinize bakın sonra da çevrenize. Birkaç duygusuz insan görebilmiş olmanız gerek. Kendini duygusuz gösteren insanlar çok fazla. Şimdi tekrar kendinize bakın, duygularınızı hissedin. O duygusuz diyebildiğimiz insanlar kim bilir ne yaşadılar da neyin intikamını almaya çalışıyorlar kendilerinden?
Biz insanız ve biz duygusuz olamayız. Biz, odanızdaki cansız bir eşya değiliz. Bazen elimizde olmasa da hissederiz ve çok iyi biliriz gerçekleri.
Eğer kendinizi konuşmaya kapattığınız bir dönemin içinde bulunuyorsanız gidin elinize herhangi bir şey alın. Onunla konuşun ya da ne bileyim uzanın ve tavanla konuşun. Konuşacak çok şey var, farkındasınız. Ama yok hala konuşamıyorsanız elinize bir kağıt ve kalem alın sonra da yazmaya başlayın. Eğer o kağıda isminizi yazacak kadar bir yeteneğiniz varsa her şeyi yazabilirsiniz. ''Ben yazmayı beceremem.'' demeyin, deneyin, uğraşın, yapabilirsiniz. Gerçekten çok kolay. Diyorum ya hiç olmadı konuşacak bir nesne bulun.
Ne yaşasanız da pes etmeyin, ayağa kalkın ve hayata yeniden bakın. Vazgeçmek yok, çünkü siz istiyorsunuz ve bunun için istemek yeterli.
Ama bazen de gitmesini de geri dönmesini de bilin ve kendinizi şu iki kelimeye kapatmayın; ''ÖZÜR DİLERİM!''
Bir O'nun kokusu vardır; bir de başkasının...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder