ESKİ BİR FOTOĞRAF
Büyükannem… Bu
hayatta en çok sevdiğim kişi o sanırım. Beni en iyi anlayan, duygularımı en
rahat anlatabildiğim, üzüntümü ve sevincimi paylaşabildiğim tek insan…
Hatalarımı anlatıyorum ona, hiç kızmıyor, hiç annem ve babamın yaptığı gibi
cezalandırmıyor beni. Öylece dinliyor yattığı yerden. Sonra sıcacık elini
sıkıyorum, rahatlatıyor beni.
Her Cuma okuldan çıktığımda onun yanına gidiyorum. Ağaçların arasında bahçeli bir evde yaşıyor. Yanında bir de bakıcısı kalıyor. Ona düzenli aralıklarla ilaçlarını veriyor, ihtiyaçlarını karşılıyor. Ama benim anlamadığım şey ilacı büyükanneme kolundan veriyor olması. Geçen gün okulda bana da verdiler o ilaçtan. Önce çok korktum, özellikle arkadaşlarımın ağladığını görünce daha çok korktum. Sıra bana geldiğinde elinde o ilacı tutan kadın benimle konuşmaya başladı. Kadını dinlemek yerine o ilaca odaklanmıştım. Ucu sivri ve incecikti. Daha önce görmüştüm, hatırlıyordum ama nereden hatırladığımı bilmiyordum. Sonra o yanımda bana gülümseyen kadına bunun ne işe yaradığını sordum. İnsanlar hasta olmasın diye yapılıyormuş. Hatta adına aşı deniliyormuş. Herkesin sağlıklı olmasını için yapılıyormuş. Hem hasta olmazsam rahat rahat dışarı çıkıp oyun oynayabilir, okuluma gidebilirmişim. Aslında kadının söyledikleri hoşuma gitmişti. Korkunç bir yanı yoktu aksine çok iyi şeylerdi. Artık gerçekten korkmuyordum. Üzerimdeki hırkayı çıkardım ve onun dediklerini yaparak kolumu açtım. Kadın sürekli benimle konuşuyordu. Annem ve babamı soruyordu bana. Ama ben büyükannemi anlatmaya başladım. Sonra birden aklıma geldi ve kadına hangi günde olduğumuzu sordum. ‘’cuma’’ dedi. İşte o an dünyalar benim olmuştu. Cuma demek büyükanneme gideceğim demek anlamına geliyordu. Okul çıkışı büyükannemin bakıcısı gelip beni götürecek, günler cumadan pazara geçtiğinde ise annem ve babam beni almaya gelecekti. Tam bunları düşünürken kadın ‘’bitti ‘’ dedi ve tekrar gülümsedi. Arkadaşlarımın yanına döndüm, hala ağlıyorlardı. Kollarının acıdığını söyleyip duruyorlardı. Çok ilginçti oysa ki bana hiçbir şey olmamıştı. İşte o gün büyükanneme verilen ilacın bugün bana yapılan aşı ile aynı şey olduğunu anladım.
Her Cuma okuldan çıktığımda onun yanına gidiyorum. Ağaçların arasında bahçeli bir evde yaşıyor. Yanında bir de bakıcısı kalıyor. Ona düzenli aralıklarla ilaçlarını veriyor, ihtiyaçlarını karşılıyor. Ama benim anlamadığım şey ilacı büyükanneme kolundan veriyor olması. Geçen gün okulda bana da verdiler o ilaçtan. Önce çok korktum, özellikle arkadaşlarımın ağladığını görünce daha çok korktum. Sıra bana geldiğinde elinde o ilacı tutan kadın benimle konuşmaya başladı. Kadını dinlemek yerine o ilaca odaklanmıştım. Ucu sivri ve incecikti. Daha önce görmüştüm, hatırlıyordum ama nereden hatırladığımı bilmiyordum. Sonra o yanımda bana gülümseyen kadına bunun ne işe yaradığını sordum. İnsanlar hasta olmasın diye yapılıyormuş. Hatta adına aşı deniliyormuş. Herkesin sağlıklı olmasını için yapılıyormuş. Hem hasta olmazsam rahat rahat dışarı çıkıp oyun oynayabilir, okuluma gidebilirmişim. Aslında kadının söyledikleri hoşuma gitmişti. Korkunç bir yanı yoktu aksine çok iyi şeylerdi. Artık gerçekten korkmuyordum. Üzerimdeki hırkayı çıkardım ve onun dediklerini yaparak kolumu açtım. Kadın sürekli benimle konuşuyordu. Annem ve babamı soruyordu bana. Ama ben büyükannemi anlatmaya başladım. Sonra birden aklıma geldi ve kadına hangi günde olduğumuzu sordum. ‘’cuma’’ dedi. İşte o an dünyalar benim olmuştu. Cuma demek büyükanneme gideceğim demek anlamına geliyordu. Okul çıkışı büyükannemin bakıcısı gelip beni götürecek, günler cumadan pazara geçtiğinde ise annem ve babam beni almaya gelecekti. Tam bunları düşünürken kadın ‘’bitti ‘’ dedi ve tekrar gülümsedi. Arkadaşlarımın yanına döndüm, hala ağlıyorlardı. Kollarının acıdığını söyleyip duruyorlardı. Çok ilginçti oysa ki bana hiçbir şey olmamıştı. İşte o gün büyükanneme verilen ilacın bugün bana yapılan aşı ile aynı şey olduğunu anladım.
Okul çıkışı bakıcı
beni karşıladı. Önce birlikte markete girdik. Bana yiyebileceğim şeyler almaya
çalışıyor bir yandan da neler isteyip istemediğimi soruyordu. Ama ben hiçbir
şey istemiyordum ki sadece beni büyükannemin yanına götürmesi yeterliydi. Neyse
alacaklarını aldı ve marketten çıktık. Evin kapısında beni büyükannemin köpeği
karşıladı. Üstüme atladı ve beni koklamaya başladı. Hiç korkmuyordum ondan.
Çünkü o da benim gibi büyükannemi çok seviyordu ve onu seven hiçbir şey bana
zarar vermezdi, bunu biliyordum.
Köpekten uzaklaşıp
eve girdim. Hemen üst kata, büyükannemin odasına çıktım. Koşar adımlarla yanına
geçtim ve o yumuşacık yanaklarını öptüm. Sonra bakıcısı geldi ve beni bu evdeki
odama götürdü. Yemeğimin hazır olduğunu, üzerimi değiştirip mutfağa inmemi
söyledi. Ben de hızlıca dediklerini yaptım ve masaya oturdum. Kurt gibi
acıkmıştım, bütün dünyayı yiyebilirdim. Ama çok yersem çok vakit kaybederdim.
Birden cuma, pazar olabilirdi. Annemler gelip beni eve götürebilirlerdi. Ama
benim büyükanneme anlatacağım onlarca şey vardı. Bu nedenle çok aç olmadığımı,
yemeği az koymasını söyledim. Hızlıca bütün yemeği yiyip bakıcıya bulunduğumuz
günü sordum.’’cuma’’ dedi. Sevinmiştim. Hala pazar olmamıştı. Yeniden büyükannemin
odasına çıktım. Elini tuttum ve başımdan geçen olayları anlatmaya başladım. Ama
bakıcı tekrar girdi odaya. Elinde bugün bana yaptıkları iğneden vardı. Neden
ona bu iğneyi yaptığını sordum, cevap bile vermedi. ‘’Büyükannem hiç ama hiç
hasta olmasın diye yapıyorsun bunu değil mi?’’ dedim. Sadece ‘’evet’’ dedi ve
işini halledip odadan çıktı. Ben de
büyükannemle konuşmaya devam ettim.
Hava karardı. Pijamamı giyip yatağıma yattım. Bakıcı üstümü örttü, kapıyı kapattı ve odadan çıktı. Nedense uyuyamıyordum. Korkuyor, bir şeyler olacakmış gibi hissediyordum. Yanlış bir davranışta bulununca öğretmenimin bana kızmasını beklemek gibi bir şeydi bu. Düşünüyordum acaba büyükannemi mi üzmüştüm? Kafam gerçekten karışmıştı ama sonra uykumun geldiğini hissettim.
Birden uyandım. Sanırım sabah olmuştu. Ama hava hala karanlıktı. Üstelik köpek hiç durmadan havlıyordu. Of! Sesi çok rahatsız ediyordu beni. Ama sonra annemin sesini duydum. Annem gelmişti ve sanırım pazar olmuştu. Fakat benim daha büyükanneme anlatacağım o kadar çok şey vardı ki…
Ağlamaya başladım. Annem girdi odama, ışığı açtı ve bana doğru yürümeye başladı. Gözlerim acıyordu. Benim hala uykum vardı, çok erken gelmişlerdi. Annem yatağıma oturup bana sarıldı. Sonra babamı gördüm. Kapıda bizi izliyordu. Anneme ‘’anne pazar mı oldu?’’ diye sordum. O da ‘’hayır kızım, daha pazar olmadı sadece seni almaya geldik. Çünkü büyükannenin acil bir işi çıktı ve çok ama çok uzaklara gitti. Biz de onun eşyalarını toplayıp evimize götüreceğiz.’’ dedi. İlk başta üzülmüştüm ama sonra düşündüm ki büyükannem gittiyse önemli bir iş için gitmiştir ve mutlaka önümüzdeki cuma benim için dönecektir. Ben bunları düşünürken annem yanıma yattı ve birlikte uyuduk ya da sadece ben uyudum, emin değilim…
Bu sefer sabah olmuştu ve uykumu da almıştım. Ama içeriden hala sesler geliyordu. Yatağımdan kalkıp odamdan çıktım. Annem ve babam ellerinde büyük karton kutularla büyükannemin eşyalarını topluyorlardı. Beni gören annem koşarak yanıma geldi. ‘’Kahvaltı vakti!’’ dedi fakat ağlıyordu. Neden ağladığını sordum. Ben mi üzmüştüm acaba? Benim yüzümden ağlıyorsa kendimi kötü hissederdim. Ama annem hiçbir şey olmadığını söyledi. Ben kahvaltımı yaparken masada benimle oturdu. Sonra bana çatı katına çıkmayı isteyip istemediğimi sordu. Ben oraya çıkamayacağımı, büyükannemin izin vermediğini söyledim. Ama büyükannem giderken anneme o odaya girebileceğimi söylemiş. Ben de ‘’tamam’’ dedim ve annemle çatı katına doğru yürümeye başladık.
Annem kapıyı açtı. İçerisi kapkaranlık ve ürkütücüydü. Girmek istemedim, kötü şeyler olabilirdi orada. Ama annem önce davranıp içeriye girdi. Bir ip sarkıyordu, onu kendine doğru çekti ve lamba ışık vermeye başladı. İçerisi o kadar da korkunç değildi aslında. Sadece çok tozluydu. Belli ki uzun süredir hiç kimse girmemişti. Ben içeriyi incelerken annem beni yanına çağırdı. Eşyaları dikkatli bir şekilde inceleyebileceğimi söyledi. Ama ben istemiyordum. Bunlar büyükannemin eşyalarıydı, izinsiz almamız yanlış değil miydi?
Hala etrafa bakmaya devam ediyordum. Tam o sırada en köşede bir sandık dikkatimi çekti. Üzerinin bir kısmı örtülmüş, açıkta kalan kısmı tozlanmıştı. Anneme sandığı açmasını istediğimi söyledim. Beni kırmadı ve sandığı açmak için yanıma geldi. Sandık ne kadar zorlasak da açılmıyordu. Bir anahtar gerekliydi ama etrafta hiç anahtar yoktu. Birden aklıma çok önceden büyükannemin bana verdiği defter geldi. Kocaman bir defterdi. Bir de anahtarı vardı. O anahtar deftere yazdıklarımı gizli tutmamı sağlıyordu. Büyükannem bu anahtarı hiç ama hiç kaybetmememi ve yanımdan ayırmamamı söylemişti. Bu nedenle ben de defteri ve anahtarını hep çantamda taşımıştım. İşte bu anahtar belki sandığı açabilirdi. Sonuçta defter de sandık da büyükannemindi.
Koşarak merdivenlerden indim. Tam son basamağa gelmiştim ki ayağımı çarptım, yere düştüm. Sonra ne oldu hiç hatırlamıyorum. Uyandığımda bembeyaz bir odadaydım. Kafamı döndürmeye çalıştım ama canım acıyordu. Yerimden bile kalkamıyordum, sanki buraya yapıştırılmıştım. Ağlamaya başlayacaktım ki annem bulunduğum odaya geldi. Gülümseyerek yattığım yere yaklaştı. Alnıma bir öpücük kondurdu ve küçük bir kaza geçirdiğimi söyledi. Birazdan babamın gelip bizi alacağını, kendi evimize döneceğimizi söyledi. Fakat benim aklım sandıktaydı. Anahtarı alıp sandığı açmam gerekiyordu. Çünkü bunu büyükannem istiyordu ve sırf bu yüzden vermişti o anahtarı bana. Ama ben burada uyurken annem ve babam büyükannemin bütün eşyalarını toplamış ve çatı katındaki birkaç eşya dışında her şeyi o evde bırakıp, evi kilitleyip çıkmışlar. Sandık ise evin içinde kilitlenen eşyalar arasında kalmış.
Benim o sandığa ulaşmam gerekiyordu fakat bunu nasıl yapacağımı bilmiyordum. Annemi ikna etmek zordu. Tek başıma gitmem imkânsızdı. Kapıyı açmaları için birilerini çağırsam çok küçük olduğumdan mutlaka ailemi arayacaklardı. En iyisi babamı aramaktı. O bana güvenir ve beni asla kırmazdı. Ama önce babamın gelip bizi eve götürmesini beklemeliydim. Evde ise annem görmeden onunla konuşmalıydım. Evet, sonuca biraz daha yaklaşmıştım ve bunun hem mutluluğunu hem de korkusunu yaşıyordum. Biran önce buradan gitmek istiyordum.
Babam geldi ve beni kucağına alıp arabaya götürdü. Onunla arabada konuşmam imkânsızdı. Sonuçta annem de arabadaydı ve ben bu konuyu annemin öğrenmesini istemiyordum. Fakat konuşacak fırsatı eve geldiğimizde de yakalayamadım. Annem hiç yanımdan ayrılmıyor hep benimle ilgileniyordu. Tek şansım yatmadan önce babamın odama girip her gece yaptığı gibi iyi geceler dilemesini beklemekti. Bu nedenle uykum olmamasına rağmen erkenden odama gittim. Önce annem geldi yatağımı açtı beni öpüp odadan çıktı. Tam beklediğim sırada babam girdi. Ona bir şeyler konuşmak istediğimi söyledim ve bütün olayı anlatmaya başladım. Önce kabul etmedi ama beni kırmak istemediğinden emindim. Ben biraz daha ısrar edince ‘’yarın okul çıkışı seni almaya geldiğimde gideriz ama annene hiçbir şey söyleme’’ dedi, gülümseyerek odadan çıktı. İşte şimdi gerçekten mutlu olmuştum…
Bütün gün büyük bir heyecanla babamı bekleyip durdum. Okul bitiminde beni almaya geldi ve büyükannemin evine doğru yola koyulduk. Babam annemden aldığı anahtarla evin kapısını açtı, ben de çantamdan büyük anahtarı çıkardım. Sonra çatı katına çıktık, sandığın yanına gittik. Babam anahtarı elimden alıp sandığı açmayı denedi. Anahtar bu sandığındı ve artık sandık açılmıştı.
Sandığı açtığımız ilk an karşımıza kırmızı bir elbise ve onun yanında gri bir şapka çıktı. Elbise çok ama çok güzeldi. Babam elbiseyi sandıktan çıkarıp incelemeye başladı. Ben de geri kalan eşyalara bakmaya devam ettim. Bir albüm vardı. İçinde de bir sürü fotoğraf… Bunlar büyükannemin ve geçen yıl kaybettiğim dedemin düğün fotoğraflarıydı. Büyükannem o kadar güzel olmuştu ki hayran kaldım. Sonra albümü de bir kenara koyup sandığa bakmaya devam ettik. Eski bir çerçeve içinde bir fotoğraf bulduk. Babam benden önce davranıp eline aldı. Büyükannemdi fotoğraftaki. Üzerinde o kırmızı elbise vardı. Kucağında da bir bebek… Annem olmalıydı çünkü büyükannemin tek çocuğu annemdi. Fakat fotoğrafta büyükannemin yanında bir adam duruyordu. Kafasında ise sandıktaki gri şapka vardı. Adam çok ama çok yakışıklıydı. Babama onun dedem olup olmadığını sordum. Babam, o adamın dedem olmadığını, daha önce hiç görmediğini, kucağındaki bebeğin ise annem olduğunu söyledi. Şaşırmıştım. Büyükannem fotoğrafta öyle mutluydu ki onu daha önce hiç böyle görmemiştim. Dedem ile düğün fotoğraflarında bile bu kadar mutlu görünmüyordu…
Hava karardı. Pijamamı giyip yatağıma yattım. Bakıcı üstümü örttü, kapıyı kapattı ve odadan çıktı. Nedense uyuyamıyordum. Korkuyor, bir şeyler olacakmış gibi hissediyordum. Yanlış bir davranışta bulununca öğretmenimin bana kızmasını beklemek gibi bir şeydi bu. Düşünüyordum acaba büyükannemi mi üzmüştüm? Kafam gerçekten karışmıştı ama sonra uykumun geldiğini hissettim.
Birden uyandım. Sanırım sabah olmuştu. Ama hava hala karanlıktı. Üstelik köpek hiç durmadan havlıyordu. Of! Sesi çok rahatsız ediyordu beni. Ama sonra annemin sesini duydum. Annem gelmişti ve sanırım pazar olmuştu. Fakat benim daha büyükanneme anlatacağım o kadar çok şey vardı ki…
Ağlamaya başladım. Annem girdi odama, ışığı açtı ve bana doğru yürümeye başladı. Gözlerim acıyordu. Benim hala uykum vardı, çok erken gelmişlerdi. Annem yatağıma oturup bana sarıldı. Sonra babamı gördüm. Kapıda bizi izliyordu. Anneme ‘’anne pazar mı oldu?’’ diye sordum. O da ‘’hayır kızım, daha pazar olmadı sadece seni almaya geldik. Çünkü büyükannenin acil bir işi çıktı ve çok ama çok uzaklara gitti. Biz de onun eşyalarını toplayıp evimize götüreceğiz.’’ dedi. İlk başta üzülmüştüm ama sonra düşündüm ki büyükannem gittiyse önemli bir iş için gitmiştir ve mutlaka önümüzdeki cuma benim için dönecektir. Ben bunları düşünürken annem yanıma yattı ve birlikte uyuduk ya da sadece ben uyudum, emin değilim…
Bu sefer sabah olmuştu ve uykumu da almıştım. Ama içeriden hala sesler geliyordu. Yatağımdan kalkıp odamdan çıktım. Annem ve babam ellerinde büyük karton kutularla büyükannemin eşyalarını topluyorlardı. Beni gören annem koşarak yanıma geldi. ‘’Kahvaltı vakti!’’ dedi fakat ağlıyordu. Neden ağladığını sordum. Ben mi üzmüştüm acaba? Benim yüzümden ağlıyorsa kendimi kötü hissederdim. Ama annem hiçbir şey olmadığını söyledi. Ben kahvaltımı yaparken masada benimle oturdu. Sonra bana çatı katına çıkmayı isteyip istemediğimi sordu. Ben oraya çıkamayacağımı, büyükannemin izin vermediğini söyledim. Ama büyükannem giderken anneme o odaya girebileceğimi söylemiş. Ben de ‘’tamam’’ dedim ve annemle çatı katına doğru yürümeye başladık.
Annem kapıyı açtı. İçerisi kapkaranlık ve ürkütücüydü. Girmek istemedim, kötü şeyler olabilirdi orada. Ama annem önce davranıp içeriye girdi. Bir ip sarkıyordu, onu kendine doğru çekti ve lamba ışık vermeye başladı. İçerisi o kadar da korkunç değildi aslında. Sadece çok tozluydu. Belli ki uzun süredir hiç kimse girmemişti. Ben içeriyi incelerken annem beni yanına çağırdı. Eşyaları dikkatli bir şekilde inceleyebileceğimi söyledi. Ama ben istemiyordum. Bunlar büyükannemin eşyalarıydı, izinsiz almamız yanlış değil miydi?
Hala etrafa bakmaya devam ediyordum. Tam o sırada en köşede bir sandık dikkatimi çekti. Üzerinin bir kısmı örtülmüş, açıkta kalan kısmı tozlanmıştı. Anneme sandığı açmasını istediğimi söyledim. Beni kırmadı ve sandığı açmak için yanıma geldi. Sandık ne kadar zorlasak da açılmıyordu. Bir anahtar gerekliydi ama etrafta hiç anahtar yoktu. Birden aklıma çok önceden büyükannemin bana verdiği defter geldi. Kocaman bir defterdi. Bir de anahtarı vardı. O anahtar deftere yazdıklarımı gizli tutmamı sağlıyordu. Büyükannem bu anahtarı hiç ama hiç kaybetmememi ve yanımdan ayırmamamı söylemişti. Bu nedenle ben de defteri ve anahtarını hep çantamda taşımıştım. İşte bu anahtar belki sandığı açabilirdi. Sonuçta defter de sandık da büyükannemindi.
Koşarak merdivenlerden indim. Tam son basamağa gelmiştim ki ayağımı çarptım, yere düştüm. Sonra ne oldu hiç hatırlamıyorum. Uyandığımda bembeyaz bir odadaydım. Kafamı döndürmeye çalıştım ama canım acıyordu. Yerimden bile kalkamıyordum, sanki buraya yapıştırılmıştım. Ağlamaya başlayacaktım ki annem bulunduğum odaya geldi. Gülümseyerek yattığım yere yaklaştı. Alnıma bir öpücük kondurdu ve küçük bir kaza geçirdiğimi söyledi. Birazdan babamın gelip bizi alacağını, kendi evimize döneceğimizi söyledi. Fakat benim aklım sandıktaydı. Anahtarı alıp sandığı açmam gerekiyordu. Çünkü bunu büyükannem istiyordu ve sırf bu yüzden vermişti o anahtarı bana. Ama ben burada uyurken annem ve babam büyükannemin bütün eşyalarını toplamış ve çatı katındaki birkaç eşya dışında her şeyi o evde bırakıp, evi kilitleyip çıkmışlar. Sandık ise evin içinde kilitlenen eşyalar arasında kalmış.
Benim o sandığa ulaşmam gerekiyordu fakat bunu nasıl yapacağımı bilmiyordum. Annemi ikna etmek zordu. Tek başıma gitmem imkânsızdı. Kapıyı açmaları için birilerini çağırsam çok küçük olduğumdan mutlaka ailemi arayacaklardı. En iyisi babamı aramaktı. O bana güvenir ve beni asla kırmazdı. Ama önce babamın gelip bizi eve götürmesini beklemeliydim. Evde ise annem görmeden onunla konuşmalıydım. Evet, sonuca biraz daha yaklaşmıştım ve bunun hem mutluluğunu hem de korkusunu yaşıyordum. Biran önce buradan gitmek istiyordum.
Babam geldi ve beni kucağına alıp arabaya götürdü. Onunla arabada konuşmam imkânsızdı. Sonuçta annem de arabadaydı ve ben bu konuyu annemin öğrenmesini istemiyordum. Fakat konuşacak fırsatı eve geldiğimizde de yakalayamadım. Annem hiç yanımdan ayrılmıyor hep benimle ilgileniyordu. Tek şansım yatmadan önce babamın odama girip her gece yaptığı gibi iyi geceler dilemesini beklemekti. Bu nedenle uykum olmamasına rağmen erkenden odama gittim. Önce annem geldi yatağımı açtı beni öpüp odadan çıktı. Tam beklediğim sırada babam girdi. Ona bir şeyler konuşmak istediğimi söyledim ve bütün olayı anlatmaya başladım. Önce kabul etmedi ama beni kırmak istemediğinden emindim. Ben biraz daha ısrar edince ‘’yarın okul çıkışı seni almaya geldiğimde gideriz ama annene hiçbir şey söyleme’’ dedi, gülümseyerek odadan çıktı. İşte şimdi gerçekten mutlu olmuştum…
Bütün gün büyük bir heyecanla babamı bekleyip durdum. Okul bitiminde beni almaya geldi ve büyükannemin evine doğru yola koyulduk. Babam annemden aldığı anahtarla evin kapısını açtı, ben de çantamdan büyük anahtarı çıkardım. Sonra çatı katına çıktık, sandığın yanına gittik. Babam anahtarı elimden alıp sandığı açmayı denedi. Anahtar bu sandığındı ve artık sandık açılmıştı.
Sandığı açtığımız ilk an karşımıza kırmızı bir elbise ve onun yanında gri bir şapka çıktı. Elbise çok ama çok güzeldi. Babam elbiseyi sandıktan çıkarıp incelemeye başladı. Ben de geri kalan eşyalara bakmaya devam ettim. Bir albüm vardı. İçinde de bir sürü fotoğraf… Bunlar büyükannemin ve geçen yıl kaybettiğim dedemin düğün fotoğraflarıydı. Büyükannem o kadar güzel olmuştu ki hayran kaldım. Sonra albümü de bir kenara koyup sandığa bakmaya devam ettik. Eski bir çerçeve içinde bir fotoğraf bulduk. Babam benden önce davranıp eline aldı. Büyükannemdi fotoğraftaki. Üzerinde o kırmızı elbise vardı. Kucağında da bir bebek… Annem olmalıydı çünkü büyükannemin tek çocuğu annemdi. Fakat fotoğrafta büyükannemin yanında bir adam duruyordu. Kafasında ise sandıktaki gri şapka vardı. Adam çok ama çok yakışıklıydı. Babama onun dedem olup olmadığını sordum. Babam, o adamın dedem olmadığını, daha önce hiç görmediğini, kucağındaki bebeğin ise annem olduğunu söyledi. Şaşırmıştım. Büyükannem fotoğrafta öyle mutluydu ki onu daha önce hiç böyle görmemiştim. Dedem ile düğün fotoğraflarında bile bu kadar mutlu görünmüyordu…
Babam birden
ayağa kalktı, fotoğrafı çerçeveden çıkardı ve katlayıp cebine koydu. Sandığı
kilitledi, elimden tuttu ve ‘’artık gitmemiz gerek, sen arabaya bin ben hemen
geliyorum.’’ dedi. Ben arabaya bindiğimde ise babam dışarıda telaşlı bir
şekilde telefonla konuşuyordu. Ne dediğini duymuyordum, o yüzden tek çarem
beklemekti.
Arabaya bindi ve eve gidene kadar hiç konuşmadı. Eve geldiğimizde ise ben odama geçtim. Neler olduğunu anlayamamıştım ve çok merak ediyordum. Hiç kimse benimle paylaşmıyordu. Fakat içeriden annem ve babamın sesleri geliyordu. Babam bağıra bağıra anneme fotoğrafı anlatıyordu. Sonra annemin ağlama seslerini duydum. Annem o adamı tanıdığını söylüyor, büyükannemden nefret ettiğini haykırıyordu. Korkmaya başlamıştım. Annem onun hakkında böyle konuşmamalıydı. O iyi bir insandı ve kimseye zarar vermezdi.
Ama annem ağlamaya ve büyükanneme kızmaya devam ediyordu. Babam annemi sakinleştirmeye çalışıyordu. Neler olduğunu, o adamı nereden tanıdığını sorup duruyordu. Yaptığımın yanlış olduğunu biliyordum ama kapımı onların göremeyeceği bir şekilde açıp izlemeye başladım. Babam anneme sarılıyor, onu yatıştırmaya çalışıyordu. Ben okulda kötü şeyler olduğu zaman eve ağlayarak gelirdim. Tıpkı şu anda olduğu gibi babam bana sarılarak benimle konuşur, rahatlamamı sağlardı. Babamın bu konuda çok yetenekli olduğunu hepimiz bilirdik. O hem annemin hem de benim dünyadaki en yakışıklı kurtarıcımızdı. İşte her zamanki gibi şimdi de annemi rahatlatmayı başardı. Annem hala gözyaşlarına hâkim olamıyordu buna rağmen babama her şeyi anlatmaya başladı:
Annem çok küçükken dedem sürekli farklı şehirlere gidermiş. Uzun bir süre de dönmezmiş. Zaten o zamanlar ulaşım da zormuş. Ayrıca şimdiki gibi insanlar telefonla birbirlerine haber veremezlermiş. Dedem yokken büyükannem ve anneme yardım eden bir adam varmış. Arada sırada eve gelip eksiklikleri giderirmiş. Büyükanneme bir miktar da para bırakırmış. Ama büyükannem onun yüzüne bile bakmaya cesaret edemez, o gittikten sonra hep ağlarmış. Zamanla o adam annemi kendi çalıştığı bir okula almış. Tek amacı anneme en güzel eğitimi vermek, onu en güzel yerlere getirmekmiş. Annem liseye geçene kadar hep destek çıkmış ona. Fakat annemin iyi bir liseye girip eğitimine devam ettiğini gördüğünde birden bire kaybolmuş. Ne büyükannem ne de annem bir daha o adamı görememiş.
Annem bunları anlatırken kendini tutamıyor, ağlıyordu. Dedemin değil de bu adamın gerçek babası olduğunu, bunu kendisine anlatmadığı için büyükannemi hiçbir zaman affetmeyeceğini söylüyordu. Annem o adamı bulmak istiyordu ama o adamın öldüğünü düşünüyorlardı. Anladığım kadarıyla yarın ben okuldayken babamla o adamın hayatta olup olmadığını araştıracaklardı. Eğer bulduklarında annem mutlu olacaksa hiçbir sorun kalmazdı.
Daha fazla onları dinlemedim ve yanıma gelmelerini beklemeden yatağıma yatıp uykuya daldım.
Sabah babam beni okula bıraktı. Ben okuldayken neler oldu, adamı bulabildiler mi hiç bilmiyorum. Çünkü evde bu konu bir daha hiç açılmamak üzere kapanmıştı. Hatta zaman geçtikçe annemin üzüntüsü de yok oldu. Herkes eski haline döndü. Ama günler defalarca cuma oldu ve hiçbir cuma bakıcı gelip beni okuldan almadı. Anlamıştım, büyükannem artık yoktu. O çok uzaklara, dedemin yanına gitmişti. Dünyanın en güzel yerindeydi ve oradan beni izliyordu. Her cuma gecesi yatmadan önce büyükannemle konuşmaya devam ettim. Biliyordum o hep beni dinleyecekti. Ne ben anlatmaktan yorulacaktım ne de o dinlemekten… O her zaman benim yanımdaydı ve o her zaman benim kahramanım olarak kalacaktı.
Seni seviyorum büyükanne, iyi uykular…
Arabaya bindi ve eve gidene kadar hiç konuşmadı. Eve geldiğimizde ise ben odama geçtim. Neler olduğunu anlayamamıştım ve çok merak ediyordum. Hiç kimse benimle paylaşmıyordu. Fakat içeriden annem ve babamın sesleri geliyordu. Babam bağıra bağıra anneme fotoğrafı anlatıyordu. Sonra annemin ağlama seslerini duydum. Annem o adamı tanıdığını söylüyor, büyükannemden nefret ettiğini haykırıyordu. Korkmaya başlamıştım. Annem onun hakkında böyle konuşmamalıydı. O iyi bir insandı ve kimseye zarar vermezdi.
Ama annem ağlamaya ve büyükanneme kızmaya devam ediyordu. Babam annemi sakinleştirmeye çalışıyordu. Neler olduğunu, o adamı nereden tanıdığını sorup duruyordu. Yaptığımın yanlış olduğunu biliyordum ama kapımı onların göremeyeceği bir şekilde açıp izlemeye başladım. Babam anneme sarılıyor, onu yatıştırmaya çalışıyordu. Ben okulda kötü şeyler olduğu zaman eve ağlayarak gelirdim. Tıpkı şu anda olduğu gibi babam bana sarılarak benimle konuşur, rahatlamamı sağlardı. Babamın bu konuda çok yetenekli olduğunu hepimiz bilirdik. O hem annemin hem de benim dünyadaki en yakışıklı kurtarıcımızdı. İşte her zamanki gibi şimdi de annemi rahatlatmayı başardı. Annem hala gözyaşlarına hâkim olamıyordu buna rağmen babama her şeyi anlatmaya başladı:
Annem çok küçükken dedem sürekli farklı şehirlere gidermiş. Uzun bir süre de dönmezmiş. Zaten o zamanlar ulaşım da zormuş. Ayrıca şimdiki gibi insanlar telefonla birbirlerine haber veremezlermiş. Dedem yokken büyükannem ve anneme yardım eden bir adam varmış. Arada sırada eve gelip eksiklikleri giderirmiş. Büyükanneme bir miktar da para bırakırmış. Ama büyükannem onun yüzüne bile bakmaya cesaret edemez, o gittikten sonra hep ağlarmış. Zamanla o adam annemi kendi çalıştığı bir okula almış. Tek amacı anneme en güzel eğitimi vermek, onu en güzel yerlere getirmekmiş. Annem liseye geçene kadar hep destek çıkmış ona. Fakat annemin iyi bir liseye girip eğitimine devam ettiğini gördüğünde birden bire kaybolmuş. Ne büyükannem ne de annem bir daha o adamı görememiş.
Annem bunları anlatırken kendini tutamıyor, ağlıyordu. Dedemin değil de bu adamın gerçek babası olduğunu, bunu kendisine anlatmadığı için büyükannemi hiçbir zaman affetmeyeceğini söylüyordu. Annem o adamı bulmak istiyordu ama o adamın öldüğünü düşünüyorlardı. Anladığım kadarıyla yarın ben okuldayken babamla o adamın hayatta olup olmadığını araştıracaklardı. Eğer bulduklarında annem mutlu olacaksa hiçbir sorun kalmazdı.
Daha fazla onları dinlemedim ve yanıma gelmelerini beklemeden yatağıma yatıp uykuya daldım.
Sabah babam beni okula bıraktı. Ben okuldayken neler oldu, adamı bulabildiler mi hiç bilmiyorum. Çünkü evde bu konu bir daha hiç açılmamak üzere kapanmıştı. Hatta zaman geçtikçe annemin üzüntüsü de yok oldu. Herkes eski haline döndü. Ama günler defalarca cuma oldu ve hiçbir cuma bakıcı gelip beni okuldan almadı. Anlamıştım, büyükannem artık yoktu. O çok uzaklara, dedemin yanına gitmişti. Dünyanın en güzel yerindeydi ve oradan beni izliyordu. Her cuma gecesi yatmadan önce büyükannemle konuşmaya devam ettim. Biliyordum o hep beni dinleyecekti. Ne ben anlatmaktan yorulacaktım ne de o dinlemekten… O her zaman benim yanımdaydı ve o her zaman benim kahramanım olarak kalacaktı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder