19 Haziran 2012 Salı

En uzunundan kendimi tanıtayım dedim


     Evet, çok güldüğüm ve konuşmadığım doğrudur. Konuşmadığım kadar sürekli düşündüğüm de doğrudur. Hatta sürekli gülmemin sebebi de kötü olayları dışarı yansıtmak yerine içime attığım gerçeği de vardır. Aman diyeyim içinize atmayın. Sonra yalnız kalınca ağlayacak çok şeyiniz oluyor. Ağlayacak çok şeyiniz olacağına konuşacağınız çok şeyiniz olsun daha iyi öyle değil mi?
   Konuşmam ama hep yazarım. Her şeyi, konuşmadığım her anı yazarım. Yazmaya aşığım diyeyim siz olayın ciddiyetini anlayın. Aslında en büyük hayalim iyi bir konuşmacı olmak. Herkesten çok konuşmayı özlüyorum. İçimde o kadar çok düşünce, o kadar çok anlatacak olay var ki emin olun yerimde başka biri olsa asla susmazdı, susturamazdınız.
    İşin kötü yanı ne biliyor musunuz? Beni dinlemek isteyecek hiç kimse yok. Bu yazdıklarımı okumak isteyecek de kimse yok. Hayatımda bir sürü kişi var ama yalnızım. Dinleyen hep ben oluyorum. Çünkü ben yaptıklarını sorgulamıyorum, kötü bulmuyorum, kimseye anlatmıyorum ve dinlemeyi seviyorum. Ama onlar için benim düşüncelerimin bir önemi yok. Onlara göre ben saçma bir insanım, yaptıklarım yanlış şeyler, yanlış yoldayım, yanlış kişilerleyim, yanlış düşüncelerim var. Yaşadıklarım umursanmayacak şeyler. Olayları büyütüyorum, olayları yanlış anlıyorum ve daha bir sürü böyle düşünceler…
  
 
     Biliyor musunuz yazarken hiçbir şey duymuyorum. Şu anda son ses müzik açık ve ben yazıyı bırakıp kulağımı o müziğe vermedikçe bunu fark etmiyorum. Kendimi sanki yazdığım şeylerin içinde gibi hissediyorum.  Bir anda tam odaklanıyorum ama bir anda bütün konsantrasyonumu bozuyorum. Bir telefon sesi olur, dışarıdan gelen ufacık tıkırtı olur anında dağılıyor kafam ve ne söyleyeceğimi, ne yazacağımı hemen unutabiliyorum. Aklıma biri geldiğin an uğraştığım her şeyi bir kenara bırakıyorum. O aklıma gelen kişinin illa böyle ona karşı bir takım duygular hissettiğim kişilerden olması gerekmiyor. Mesela geçen durakta otobüs beklerken yaşlı bir kadınla konuştum. Daha doğrusu o konuştu, ben dinledim. Bembeyaz saçları, masmavi gözleri vardı. Çok ama çok güzel bir kadındı. Konuşmayı çok sevdiği belliydi. Diksiyonu mükemmeldi. O da kitaplara âşıktı. Yetmiş iki yaşındaydı ama herkesten daha dinçti. Elinde bir sürü torba vardı ama bir tanesini bile almama izin vermemişti. ‘’Elimdeki üç torbayı bile taşıyamıyorsam kendi yüküm altında ezilirim ve bu yaşamamı engeller’’ demişti. Konuştuğumuz süre en fazla yirmi dakika civarında bir şeydi ama çok şey anlatabildi. O kadındaki o yaşama sevincini gördükçe mutlu olmuştum. Ben de ona yazdıklarımı ve okuduklarımı anlattım. Öyle güzel dileklerde bulundu ki bana yaptıklarıma daha çok bağlandım. Bu konuda diğerleri gibi dalga geçmedi benimle, bu işlerle uğraşmanın ne kadar saçma olduğunu söylemek yerine yaptığım işi övüp durdu. Neyse işte o kadın bile hiç çıkmaz aklımdan. Daha böyle bir sürü kişi var bazen önümde oturan iki kişinin konuşması gelir aklıma bazen de yakın arkadaşlarım.

      Mesela en büyük fobim insanları kırmak ya da sinirlendirmek... Öyle bir durumda kendimi suçlayıp dururum ki bu da benim sağlığımı etkiler. Strese, sıkıntıya bağlı bir hastalığım var. O hastalıktan söz etmek istemiyorum bile. Beş yıllık bale eğitimimi bırakmama sebep olduğu için nefret ettiğim bir hastalık. Sanırım şu hayatta gerçekten nefret ettiğim tek şey o.
      Neyse işte gergin ve sinirlerin yüksek olduğu bir ortamda bulunmaya dayanamıyorum. Durumu engellemeye çalışıyorum ama o da olmuyor. Bu da garip bir özellik tabi…

      Hayatıma bir sürü kişi girip çıktı. Farklı farklı kişilerle tanıştığım oldu. Bazen öyle kişileri sevdim ki bana o kadar iyiyken arkamdan da o kadar kötü olabildi. Saatlerce telefonla konuştuğum, bana sürekli beni sevdiğini söyleyen, birlikte bir sürü şey yaşayabildiğimiz biri dışarıda bir o kadar değişebildi. Bazılarıyla da çok güzel zamanlar geçirebildik. Bazılarıyla en güzel ilkleri yaşadım. Bazılarıyla küçük ama benim için değerli olan hayallerimi gerçekleştirdim. Asla yaşadığım hiçbir şeyden pişman olmadım ama şöyle bir durum var ki hiçbiri benim kim olduğumu bilmiyordu. Evet, gerçekten hiçbiri... Hep soruyorum kendime; neden beni tanımaya çalışmıyorlar? İşin kötüsü cevabı biliyorum. Bu onların umurunda değil. Bu onların hayatı ne gerek var başkasına. İstediklerinde yanında olurum, istemediklerinde giderim. Gerisinden onlara ne? Ben nasıl olsa kıramam onları, beni nasıl olsa kullanabilirler. İşte bu yüzden hayatımda gerçekten tek bir kişi gerçekten çok değerliydi. Hayatımdaki herkes değerli, hayatımdaki herkesi seviyorum ama o farklı. Sanırım önce onun için yazdığım yazıyı okumalısınız.
''Özel bir adama...'' başlığı altında bulabilirsiniz.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder