Tabağımdaki son eriği de tuza batırıp ağzıma attığıma göre 1
yıl öncesine 2011 yılının Haziran ayına dönebiliriz:
Telefon sesi… Bir okunmamış mesajınız var.
Perdenin arasından odaya giren güneş ışığı gözlerimi
acıtıyordu. Gözlerimi kırpıştırarak yataktan kalktım ve perdeyi çektim. Masanın
üzerinde duran telefonu elime aldım, gelen mesajı okumaya başladım.
‘’Günaydın sevgilim.’’
Sevgilimin adına Buğday diyelim biz. Neden onunla çıktığımı hiç bilmiyorum. Çok bunalttığı zamanlar olsa da bazen onunla oldukça
eğlenebiliyorduk. Aralık ayında çıkmaya başladık, Şubat’ta ayrıldık. Aradan
zaman geçti ve Haziran ayında okullar kapanmadan tam bir hafta önce tekrar
çıkmaya başladık. Sıkılmış gibiydim ama ne
daha fazla sürmesini ne de bitmesini istiyordum.
Fazlasıyla normal bir gün daha geçirdiğimi düşünüyordum ki akşam sekiz civarı yakın bir erkek arkadaşımdan mesaj geldi. İşin garip tarafı o zamanlar yakın değildik, sadece selam verirdik birbirimize o kadar. Şimdi en güvendiğim erkeklerden biridir kendisi. Ona da Bay Aşık diyelim. Yakın bir arkadaşımı gerçekten seviyor, oradan geldi aklıma öyle demek.
Yazdığını okumaya başladım. Mesajında bizim okuldan bir
arkadaşının bütünleme sınavlarına kaldığını ve bu sınavları vermezse okuldan
atılacağını anlatıyordu. Benimle ne ilgisi olduğunu sorduğumda da benim yardım
edebileceğimi düşündüğünü bu nedenle kamelyaya inip inemeyeceğimi öğrenmek
istediğini söyledi. Ben de her zamanki gibi kıramayıp kabul ettim tabi ve hazırlanıp
aşağı indim. Beni bekliyorlardı. Yanındaki arkadaşını daha önce okulda
görmüştüm ama adını bilmiyordum. Tabi sonra tanışmak istercesine elini uzattı
ve ‘’Ben Bay Pislik.’’ Dedi.
Bay Pislik diyorum çünkü gerçekten öyle. Delidir, psikopattır, sorunludur falan ama en önemlisi beni bu hala getiren kişi O'dur. Arkamdan çevirmediği iş, oynamadığı oyun kalmamıştır. Bana ''aşkım, seni seviyorum'' derken millete neler neler anlatmıştır. En başta yalan söylemekte ustadır, bunu unutmamak lazım. Ama hala pişman değilim, çok şey yaşadık, çok şey öğretti bana. Ben eskiden önüme çıkan herkese güvenebilirken,kendimi insanlardan uzaklaştırmayı öğrendim. Eskiden çok konuşurdum, kendimi konuşmaya kapatıp, yazmaya başladım. Duygularımı gizlemeyi, içime atmayı öğrendim. İşte onun sayesinde buradayım... Korkularımın hepsinin kaynağı oldu Bay Pislik.
’Hadi bugünlük bu kadar yeter, akşam oldu.’’ Dedim. Bay Aşık'ı da alıp
çimlerin üzerinde oturmaya, sohbet etmeye başladık. Ama sonra bir telefon
sesiyle gözler Bay Aşık’a döndü. O, sessiz bir şekilde telefonla konuştuktan
sonra ‘’benim acil gitmem gerek kusura bakmayın’’ dedi ve bir anda bizi yalnız
bıraktı.
Öyle sessizce
birbirimize bakıyorduk. Onu doğru düzgün tanımıyordum bile o yüzden nasıl
sohbet açacağımı bilemedim. Tek çare onun konuşmasını beklemekti ya da oradan
gitmek. Ama sanki bir şey gitmemi istemiyordu, orada onunla kalıp konuşmak
istiyordum. Öyle bir şey vardı ki beni ona çekiyordu, sadece gidip ona sarılmak
istiyordum. Uzun bir süre sarılmak…
Mesaj sesi…
İrkildim ve gözlerimi ona baktığım yerden telefonuma çevirdim. Buğday'dan
geldiğine adım gibi emindim. Mesajı okumak istemiyordum, aslında mesajı okumaya
korkuyordum. O bana değer veriyordu ama ben ondan gitgide uzaklaşıyordum.
Aklımdaki kişinin Buğday olması gerekirken karşımda duran kişiyi izleyip
duruyordum. Bu Buğday'a yapmak istediğim son şeydi. Onunla ilişkimizin böyle devam etmesi hiç doğru
değildi.
‘’Sizin sitenin
önündeyim, dışarı çıkabilir misin?’’
Lanet olsun. İşte o an ne diyeceğimi şaşırdım. Bay Pislik yanımdaydı ve ben kalkıp Buğday’ın yanına gitmek istemiyordum. Neyse ki oturduğumuz yer dışarıdan da
gözükmüyordu. En azından ilişkimizin bu şekilde bitmesini istemezdim.
‘’Bu saatte dışarı
çıkamam, üzgünüm.’’
Mesajı yolladıktan sonra telefonumu kapattım. Yalan
söylediğim için kendimi kötü hissetmiştim ama sanırım en doğrusu buydu.
Kapatmış olsam da
hala elimde tuttuğum telefona bakıyordum. Bir yandan da ne yapacağımı
düşünüyordum. Ama işte tam o sırada sıcacık bir el boynumdan saçlarıma doğru
kayarken, bir diğer el de belimi kavrayıp kendine doğru çekti. Yüzümü, o
sürekli incelediğim yüzüne iyice yaklaştırdı, gözlerimin içine baktıktan sonra
da eğilip öpmeye başladı. Dudakları hem sıcak hem de yumuşacıktı. Kalbimin ne
kadar hızlı attığını hissedebiliyordum. Bir eli yüzümdeyken diğer elini hala
belimde gezdiriyordu. Kollarımı boynuna doladım, o da iki elini de belime
götürüp sıkıca sarılmaya başladı.
‘’Dur bir dakika ne yapıyorum ben? Buğday, Buğday ve Buğday! Benim
bir sevgilim var, karşımdakini tanımıyorum bile. Tamam, aynı okulda olabiliriz
ama… Of nereden çıktı şimdi bu?’’ İçimde bu sesleri hissederken kendimi ondan
uzaklaştırmam gerektiğini biliyordum. Kollarımı boynundan çektim ve öylece
durdum. Sonra vedalaştık ve gitti.
Ertesi gün gelmedi,
telefonunu bile açmadı. Sonraki gün yine yok, bir sonraki gün de… Ve bir daha
da görmedim.
Sınavlarının olduğu gün Bay Aşık yanıma geldi ve teşekkür etti. Öyle bir göz gezdirdim belki o da oradadır diye ama
yine yoktu. Sanırım okul açılana kadar bir daha göremeyecektim. Tabi sınavı
geçebilirse…
Hala aklım
ondaydı ve bir haftaya kalmaz Buğday ile ilişkimiz sona erdi. Sanırım bir
süre kimseyi istemiyordum. Bay Pislik ise gelmeyecekti, ondan emindim.
Ve Haziran 2012...
Bugün yine tam karşımdaydı. Siyah ayakkabıları ve hep
yağmurlu günlerde giydiği koyu hırkasıyla karşımda. Bir elinde sigara varken
diğer eliyle tuttuğu telefonda konuştuğu kişiye bağırıp duruyordu. Sonra döndü
ve beni gördü, biran sustu. Ama karşısındaki her ne dediyse sinirlenip tekrar telefondakine
bir şeyler demeye başladı.
Evet, o günden sonra geldi, çok da güzel geldi. Bir sürü şey yaşadık, her gün görüştük ve ona göre sevgiliydik zaten. Tabi gizli... Ama bana göre hiçbir zaman olmadık. Sevgili dediğin birbirine hitap şekillerini değiştirip, orada burada ilişki durumu yapıp, saatlerce telefonda konuşup, her gün görebildiğin kişi değildir. Tamam, sevgililer onları da yaparlar. Demek istediğim şeyi anlatamadım ama ben onu sevgili denilecek kadar yakın görmüyordum işte. Ha seviyor muydum? Evet. Bağlanmış mıydım? Evet. Ama o benim kim olduğumu bilmiyordu, öğrenmek için de uğraşmamıştı. Beni anlamadığı zamanlarda bana bağırıp dururdu ve ben hiçbir şey söylemezdim. Hep yalan söylerdi, hepsine inanmış gibi yapardım. Yalanlarını kanıtlayabilirdim bile ama yapmadım, sadece izledim onu. Çünkü istiyordum ve kaybetmekten korkuyordum.
Beni en çok üzen iki yüzlü olmasıydı. Bana ne kadar iyiyse dışarıda benim hakkımda o kadar kötü konuşuyordu. Onun kullandığı kişiydim ben, öyle şeyler yapmıştı ki düşüncelerimi kullanamıyordum sanki. Öyle bir bağlamıştı ki kendine her şeye ''tamam, olur'' diyebiliyordum. Sanki büyü yapılmış gibiydi, birden kölesi olabilmiştim.
Bana yardım edecek birini arıyordum hep, ondan kurtarabilecek. Ama kimseyle konuşmak istemiyordum, dışarı çıkmak da... Evde oturup saatlerce kimseye anlatamadığım duygularımı yazıyordum. Kendime bile güvenim yoktu ki başkalarına nasıl olsun...
Ama işte bir gün her konuyu ona bağlayabildiğim o ''Özel Adam'' hayatıma girdi. Hiç beklemediğim biz zamanda, hiç beklemediğim bir şekilde...
İşin güzel tarafı şimdi içimde o yukarıda anlattığım kişiye karşı hiçbir şey kalmadı. Bazen üzülüyorum onun için, yine sınavları geçemezse okuldan atılacak diye ve hala onun sınavları geçebilmesini diliyorum.
Özel Adam'a gelirsek; onu çok özledim. Az önce en yakın arkadaşım dediğim kişiden mesaj geldi:
''O'nu gördüm; top sakal bırakmış, gözlük takmış.''
Gözümün önüne getirince gülümsedim. Dün de başka bir arkadaşım onu gördüğünü söyleyen bir mesaj atmıştı. Ben O'nu o ilk ve son günümüzden beri görmedim hiç, özlüyorum, çok özlüyorum.
Keşke verdiği sözü tutsaydı da benimle konuşmaya devam etseydi. Ben yaşadıklarımı anlatabilecektim ona, anlattıkça da rahatlayacaktım, içimde kalmayacaktı. Ama sanırım tamamen gitti hayatımdan. Hala ''olsun'' diyorum belki böylesi daha iyi. Ne kadar her şey içimde kalacak olsa da en azından dışa vurmayacağım bir daha, tıpkı unutmuş gibi...